Trombosit Yönünden Zenginleştirilmiş Plazmanın (Platelet Rich Plasma-PRP) Estetik Amaçlı Kullanımı
Kanın içeriğinde bulunan trombosit dediğimiz hücrelerin en önemli işlevi kanamayı durdurmasıdır. Bunun yanında, büyüme faktörlerinin de doğal kaynağıdır. Trombositlerin granüllerinde depolanan büyüme faktörleri; trombosit kökenli büyüme faktörü (PDGF), insüline benzer büyüme faktörü (IGF), damar endoteli büyüme faktörü (VEGF), trombosit kökenli anjiojenik faktör (PDAF) ve dönüştürücü büyüme faftörü beta (TGF) dır. Bu büyüme faktörleri, yara iyileşmesi ve doku yenilenmesinde anahtar rol oynarlar. Trombositlerin bu özellikleri; yara iyileşmesinin bozulduğu veya doku yenilenmesinin azaldığı hallerde kullanımı fikrini doğurmuştur. Santrifüj yöntemleri ile kişinin kendi kanından hazırlanan trombosit yönünden zenginleştirilmiş plazma 1987 yılından beri açık kalp cerrahisi, spor yaralanmalarının tedavisi, ortopedide zor iyileşen kırıkların tedavisi, üroloji gibi konularda kullanılmıştır. Son yıllarda da estetik amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. PRP enjeksiyonları ile derinin yaşlanma süreci yavaşlatılabilmekte ve yaşlanmış deriye daha genç bir görünüm kazandırılabilmektedir. Bu sayede, hiçbir yabancı madde kullanılmaksızın, kişinin öz dokusundan elde edilen hücrelerden yararlanılarak kırışıklıklar azaltılabilmekte ve deriye daha canlı ve genç bir görünüm kazandırılabilmektedir.
Bu uygulamada, alınan kandaki trombositler özel bir santrifüj yöntemiyle ayrıştırıldıktan sonra özel yöntemlerle gereken bölgelere enjekte edilir. Ayrıştırılan plazmadaki trombosit miktarı kandakinin yaklaşık dört katıdır. Enjekte edilen trombositlerin içerdiği büyüme faktörleri sayesinde, derinin elastikiyetini ve gerginliğini sağlayan elastik ve kollajen lifleri yapan fibroblast adı verilen hücreler yenilenir ve çoğalır. Belirli bir plan dahilinde yapılan uygulamalarda, deride oluşan olumlu değişiklikler kalıcı hale gelir.
PRP uygulamaları yüzün tümündeki ve el sırtındaki kırışıklıklarla derideki çatlakların giderilmesi ve saç dökülmesinin azaltılması amacıyla sıklıkla uygulanmakta ve kullanım alanları da günden güne artmaktadır. Enjekte edilen maddenin kaynağı kişinin öz dokusu olması nedeniyle hiçbir yan etki riski içermez. Yalnızca bazı deri hastalıklarında ve kemoterapi uygulaması yapılan kanserli hastalarda bu uygulamanın yapılması sakıncalıdır.